Hayatınız boyunca hayalini kurduğunuz ve sonunda ayak basabildiğiniz yerler vardır. O yer benim için Japonya’ydı. Ülkenin kültürü, yemekleri, sanatı ve diğer birçok özelliği bende her zaman hayranlık uyandırıyordu, Japonya’ya gidip o atmosferi hissetmek için sabırsızlanıyordum. Bu yolculuk beklentilerimi karşılamakla kalmadı, ülkenin gözümdeki çekiciliğini daha da artırdı. Sizinle birkaç izlenimimi paylaşmak istiyorum.
Özel koşullar
Seyahatim Coronavirüs pandemisinin ortaya çıktığı döneme denk geldiği için yolculuğun biraz farklı geçtiğini söylemeliyim. Müzeler kapalıydı, turistik yerler neredeyse boştu ve planladığımdan daha erken dönmek zorunda kaldım. Ancak, her şeye rağmen, keşfettiğim üç şehirde harika anılarım var; Tokyo, Hakone ve Kyoto.
Tokyo’yu keşfetmek
Tokyo beni tüm tezatlıklarıyla, enerjisiyle ve güzelliğiyle karşıladı. Tokyo’da yaşayan Fransız rehberimin (Nippon Touch), sayesinde ise birçok yönünü keşfetmeyi başardım. Kaminarimon kapısı, şehrin en eski Budist tapınağı olan Sensō-ji ya da Meiji Jingu mabedi gibi anıtların güzelliğinin büyüsüne kim kapılmaz ki? Bu görkemli mekânlar huzur ve dinginlik duygularını yaşatıyor. Şehrin farklı bölgelerinden geçerken, Tokyo’nun çeşitliliğinden çok etkilendim; binlerce renkli levhanın bulunduğu teknoloji bölgesi Akhaisara, konaklama şansı elde ettiğim şehrin sakin ve şık bölgesi olan Ginza, Takeshita-Dori’nin kalabalığı, Happo-En bahçelerinin huzurlu ve neredeyse kırsal hissi kısacası her keşif şaşkınlıktan ibaretti. Geleneksel bir restoranda rehberim ile birlikte yediğimiz öğlen yemeği, birbirini takip eden lezzetli yemekler ve mekânın güzelliği açısından sıra dışı bir keşifti.
Hakone’de küçük bir mola
Gezinin bu aşamasında koşullar pek lehime değildi. Müzeler kapalıydı ve Fuji Dağı kötü hava koşullarından dolayı gizleniyordu. Ancak yerli rehberim (Daiki) sayesinde Fuji-Hakone-Izu milli parkında yürüyerek huzurlu bir zaman geçirdim. Hakone Tapınağı ziyaretim çok etkileyici bir andı. Sakin ve hatta şiirsel bir deneyim yaşadım.
Şaşırtıcı Kyoto
Gezinin son aşamasını olağanüstü bir mirasa sahip tarihi şehir Kyoto’yu keşfetmeye adadım. Kyoto geleneklerine çok bağlı. Öyle ki sokaklarda hala geleneksel kıyafetler giyen, muhteşem bir şekilde süslenmiş genç kadınlar görebilirsiniz. Fotoğrafçım sayesinde ben de kimono giyme hayalimi gerçekleştirdim. Kimono’lu genç kadınlar görmek zaten çok güzel duygu ancak kumaşı hissetmek, ipeğin hışırtısını duymak bambaşka bir büyü. Ünlü FushimiInari-taisha tapınağını bu kıyafetle ziyaret etme fırsatım oldu. Tapınak, Torii kapılarıyla çizilmiş, muhteşem ağaçlarla çevrili, birkaç kilometre uzunluğundaki yürüme yollarından oluşuyor. Tapınağın bu huzurlu atmosferi bizi kendi içimize dönmeye, tüm şüphelerimizden ve gerginliklerimizden kurtulmaya davet ediyor.
Japonya bütün beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. Sadece hayal ettiğim her şeyi bulmadım – güzel yerler, sıradışı yemekler, göz kamaştırıcı zengin bir kültür – Japonların inceliği ve nezaketi beni benden aldı. Birileriyle tanıştığım anlar heyecan vericiydi; her tanışma bana yeni bakış açıları kazandırdı. Bu nedenle seyahatimi kısa kesmek zorunda kalmam beni hayal kırıklığına uğrattı. Ama hiç şüphesiz bu etkileyici ülkeye bir gün daha güzel koşullarda yeniden gideceğim…
Birkaç pratik ipucu:
Japonya, özellikle Shinkansen hızlı trenler olmak üzere, etkili ve pratik bir demiryoluna sahiptir. Ancak bu ulaşım şeklinin çok pahalı olduğu detayını vermek isterim. En iyisi gitmeden JR Pass almak.
Yerel bir rehberin hizmetlerinden faydalansanız bile internet erişiminizin olmasını öneririm. Birçok durumda hayatınızı kolaylaştıracaktır. Gelmeden bir SIM kartı edinebilir ya da cep Wi-Fi kiralayabilirsiniz.
Yanınızda güçlü bir powerbank bulundurmanız gerektiğini ise hatırlatmama gerek yok sanırım. Japonya gibi renkli, sürprizli bir ülkede şarjınızın bitmesini hiç istemezsiniz.
Kyoto Kimono Shop & Photography : Jade Studio
Leave a Comment