Diziseverlik! Haliyle bu neolojizm gülümsetiyor olabilir. Hatta Fransız sosyolog Clément Combes, biraz daha ileri giderek “bağımlı dizisever” tabirini kullanıyor. Peki, bağımlı dizisever derken kimlerden bahsediliyor? Cevabı basit: Sosyal hayatı etkilenecek derecede televizyon dizisi izlemede kontrolünü kaybeden kişilerden bahsediliyor. İtiraf etmek gerekirse birçok dizi öyle iyi hazırlanmış ki kolaylıkla bağımlısı olabilirsiniz. Zaten senaristler, başarının anahtarını buldular ve bu değerli madenin damarını sömürmekten de kaçınmıyorlar. Potansiyel kurbanı yemlemek için sunulan reçete ise genellikle aynıdır; akıllıca kurgulanmış bir senaryo, dizinin hiç bitmemesini sağlayan açık bir son ve tüketime teşvik eden bir format.
Her bir bölüm sadece bir saat sürdüğüne göre neden bir tane daha izlenmesin ki? Buraya kadar yanlış bir şey yok, ancak şu var ki o sevimli bağımlılık bir anda saplantıya dönüşebilir. Bağımlı diziseverin sosyal hayatta konuştuğu tek konu, o anki gözde dizileri olur. Bu bağımlılık, kendini oyuncularla özdeşleştirmeye hatta diyaloglarını taklit etmeye kadar bile gidebilir. Kısacası diziler, hem davranışlarımızı hem de kişiliğimizi etkiler. Göründüğünden daha sinsi türde bir yabancılaşma.
Diziler, aynı zamanda topluma ahlak bozucu değerler de iletebiliyorlar. Mesela ABD yapımı Dexter’in başrol oyuncusu, adli tıpta kan izi analizi uzmanı olduğundan, herhangi bir ceza almadan, tüm dürtülerini başıboş bırakabilen bir seri katil.
Breaking Bad adlı dizi de son derece popüler olan bir başka yapım. Dizide, yakalandığı amansız hastalığın tedavisini finanse etmek için madde satıcılığına bulaşan onurlu bir bilim insanının hayatı anlatılıyor. Pek ahlaki bir yönü olmamakla birlikte, argümanları da ikna edici değil. İzlerken aldatıldığınızı rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Belki daha da ahlak bozucu olan Gossip Girl diye bir dizi de var ki Manhattan’da yaşayan elit milyarderlerin yaşam tarzlarını konu alıyor. İkiyüzlülüğün, insan ilişkilerindeki sahteliğin ve evlilik dışı ilişkilerinin önemsizleştirildiği bir dünya. Aldığımız zevkin her daim bir adım önde olduğu tüketim toplumunun bir nevi karikatürü gibi. Hassas yapıda olanlar için kolaylığın yanılsaması son derece tehlikeli olabilir ve bağımlı bir dizisever, hayalle gerçek arasındaki farkı anlamakta zorluk çekebilir. Sosyal yalnızlıktan depresyona geçişte, bazen tek bir adım vardır. Dizilerin, davranışlarımız üzerindeki etkileri giderek daha ciddiye alınmaya başlandı, tıpkı diğer bağımlılıklarda da olduğu gibi.
Leave a Comment