Güzellik kıstasları, medeniyetlere ve devirlere göre değişkenlik gösterir. Batı toplumlarında, açık tenli olmak, uzun zaman aristokrasiyle eş anılırdı. Çünkü esmer tenli olmanın sebebinin uzun saatler güneşin altında çalışılmasından kaynaklandığı düşünülmekteydi bu da alt tabakaya ait olmanın göstergesiydi. Bu nedenle, 20. yüzyılın başlarına kadar zengin kesim, tenlerini güneş ışınlarından sakındı.
Tatile çıkma alışkanlıklarının başlamasıyla birlikte bu gerçek, büyük bir değişime uğradı. Artık güneş banyoları ve tatilde güneşin keyfini çıkarmak, iyi yaşam ve sağlıklı olma göstergeleri haline geldi. Bronz ten, artık sağlıklı bir insan görüntüsüyle eş tutulur oldu. Buna, Joséphine Baker gibi ünlü melez kişiliklerin etkisini de ekleyince esmer ten, toplumun her katmanında yeniden moda olmaya başladı.
Şimdi ise, bu bronzlaşma çabasının farklı bir boyut kazandığına şahit oluyoruz. İnsanlar, bronz bir ten uğruna, suni yöntemler kullanmaktan çekinmiyorlar. Evet, güneş ışınlarına maruz kalmadan bronzlaşmamızı sağlayan ultraviyole ışınlardan, solaryumlardan bahsediyorum!
Bu ışınlara maruz kalmak, hafife alınmayacak derecede ilgi görüyor. Öyle ki, her şeyin çok (fazla) hızlı ilerlediği bir toplumda bu durumun, gerçek bir toplumsal trend haline geldiğini söyleyebiliriz. Güzel mevsimlerde, ”süt gibi bembeyaz” bir halde gezip, bedenini sergilemek adeta bir yasak haline geldi. Bu durum, doğal olarak, solaryumları da cazibe merkezi haline getiriyor. Sonuçta, birçok kişinin düşüncesinde başarının sırrı, fiziksel görünüşle özetlendiğine göre, neden soluğu solaryumda alıp, suni bir şekilde de olsa bronz bir tene kavuşmayalım değil mi? Böylece, istenilen ve yakıştığı düşünülen standarda da uymuş oluyoruz hem.
Fakat sorun şu ki, ultraviyole ışınlarıyla bronzlaşma isteği zamanla bir bağımlılık haline gelebiliyor. Bu, tıp literatürüne göre bir hastalık ve adı da Tonorexia ya da bir başka deyişle; “bronzlaşma bağımlılığı”! Harvard (Massachusetts) Üniversitesinde gerçekleştirilen araştırmalara göre, bronzlaşma seansları süresince vücut endorfin salgılıyor ve bu da, tıpkı eroin kullanıcılarında olduğu gibi aşırı mutluluk ve bağımlılık haline sebebiyet veriyor.
Evet, güneş banyosu cilde gereklidir ki dikkat etmişsinizdir, hayvanlar da bunu iyi bilirler. Evcil hayvanlarımızı gözlemlemek yeterli. Bir kedi ya da köpek… Her fırsatta bahçenin terasına çıkıp, güneşin ilk ışınlarının keyfini gerinerek çıkarırlar. Çünkü içgüdüleri onları, zengin D vitamin içeren güneş ışınlarına yöneltir. Fakat, hava aşırı derecede sıcak olunca, zaman kaybetmeden hemen gölgeye geçip önlem alırlar. Aynı durum insanlar için de geçerlidir. Vücudumuzun rengine ve pigmentasyonuna göre ışınların etkisi değişir. Sonuçta, güneş karşısında hepimizin savunma sistemi eşit değildir. O nedenle, cilt kanseri ve erken yaşlanma gibi sağlık sorunlarından korunmak için, cildimizi yakmamaya özen göstermeliyiz.
Güneş ışınlarının yarattığı risklerin artmasıyla birlikte insanoğlu, bu sorun için de çözüm üretmeye başlasa da artık güneşlenmeden önce iki kere düşünür olduk. Hatta son zamanlarda, dikkatinizi çekmiştir, beyaz tenli kişiler artık parmakla gösterilmemeye başlandı.
Leave a Comment