Bulimiya kader değildir

Post By RelatedRelated Post

girl-466135_1280

Bazen, şakayla karışık, ”oburluğun üzerinde!” denir ya. Bu terim genellikle mecazi anlamda kullanılır. Öyle ki, günlük hayattaki konuşmalarımızda da sıkça obur kelimesiyle karşılaşabiliriz. Hatta Fransızcada, çok okuyan biri için ”okuma bulimiyası” ifadesi kullanılır. Bu da, aşırı yeme bozukluğu ile karakterize olan bu hastalığın her zaman ciddiye alınmadığının bir kanıtıdır. Bu, çok yanlış. Çünkü, ancak bulimiyadan muzdarip olan bir insan bunun ne kadar büyük hasarlara yol açabileceğini bilebilir.

Öncelikle, durumun ciddiyetini anlayabilmek için istatistiklere bir göz atalım:
Bu hastalık, her üç kişiden birinde kronik hale geliyor ve hastalığa yakalananların bir ya da ikisi hayatını kaybediyor… Peki neden bulimiya (başka bir deyişle, ‘doymama hastalığı’) yeterince ciddiye alınmıyor? Belki de çoğu zaman sinsi ve görünmez olduğundan. Hatta siz farkına bile varmadan çevrenizden biri, bu hastalığa yakalanmış olabilir. Çünkü bulimiya hastalarının yalnızca %30’u kilo alır! Kişi – çoğunlukla kadınlar – bu bağımlılıkla baş edebilmek için zaman zaman kendini aç bırakır ya da bilinçli olarak kusmaya çalışır. Nedeni ise, yaşanan yoğun suçluluk duygusudur.

Suçluluk duygusu mu? Demek ki bulimiya, gerçekten psikolojik bir hastalıktır. Genelde ergenlik döneminde ortaya çıkması da bu nedenle gayet doğaldır. Geliştiğimiz ve kendimizi aradığımız yaşlardan bahsediyoruz. Örnek verecek olursak, genelde kızlar, kendilerini, dergilerde gördükleri tığ gibi bir siluete sahip mankenlerle özdeşleştirmek isterler. Doğal olarak da bu dönem, kızlar için oldukça yoğun bir çelişki dönemidir. Daha henüz on beş yaşındayken, bu kadar çok gereksinim nasıl birbiriyle uzlaştırılır? Denilebilir ki bulimiya, özgüvenle, daha doğrusu özgüven eksikliği ile doğrudan ilişkilidir. Yeme bağımlılığının bir çıkış yolu olarak görüldüğü, bir çeşit kimlik bunalımı gibi… Aslında bu, sonu gelmeyen, berbat bir kısır döngüden ibarettir. Bunun dışında genetik (hormonsal) bozukluk, ailevi ve sosyal etkenler de bu yeme bozukluğunu tetikleyebiliyor ancak sorunun düğüm noktasının psikolojik düzeyde olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda var.

Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılabilir?

Tek başına kurtulmak zor görünüyor. En doğrusu, yardım talep etmektir. Bunda utanılacak bir şey yok. Bu hastalıktan muzdarip bir kişi, yeme bozukluğunu düzenleyebilmek için bir doktordan yardım alabilir. Böylece, yıkıcı dürtülerine yenilmeksizin, yemek yeme zevkine kavuşabilir. Ancak psikolojik faktör, sorunun merkezinde olduğundan, bir psikoloğun yardımı da faydalı olacaktır. Bu, kişinin kendine olan özgüvenini yeniden kazanmasına yardımcı olacak ve kendini kabullenmesini sağlayacaktır. Hepsinden öte, dengeli ve doğru beslenmenin ona neler kazandırabileceğini anlatacaktır.

Nihayetinde bulimiya, tedavi edilebilen bir hastalık ve bu tedavi de sıklıkla olumlu sonuç veriyor. Ancak daha etkili bir mücadele verebilmek adına, sorunu iyi tespit etmek gerekiyor ki bu her zaman kolay olmayabilir.

Nu

Leave a Comment

Email (will not be published)

Güvenlik *