Post By RelatedRelated Post
Sağlıklı olmayı kim istemez ki? Bu gayet meşru bir istek fakat içinde bulunduğumuz modern toplumun, sağlıklı yaşamayı ve formda kalmayı bir takıntı haline getirdiğini de görmezden gelemeyiz. Son zamanlarda; reklamlar, televizyon programları, gazeteler ve dergiler başta olmak üzere birçok medya organının aracılığıyla gerçekleşen bu algı yönetimi, bağımlılık sürecini de oldukça hızlandırdı.
”Hastalık hastası olmak” olarak bilinen “hipokondriyazis” hastalığına yakalanan insanların sayısı seneden seneye artıyor. Her gün yeni bir diyet şekli, besin takviyesi ve gençleştirici kürün ortaya çıkmasıyla birlikte, bu takıntı da geniş kitlelere yayılmaya başladı.
Son derece sağlıklı bir vücuda sahip olma saplantısı, çare bulmaktan çok zarar vermeye başlarken, toplum içerisinde yayılmış olan ”hastalanma” korkusunu da iyiden iyiye alevlendirdi.
Hipokondriyazis hastalığının belirtileri nelerdir?
Bireylerin kişilik özelliklerine göre değişkenlik gösterse de, hipokondriyazis hastalarının bazı karakteristik ortak noktaları vardır ve bunlar, hemen hemen tüm hastalarda gözlemlenebilir. En basitinden, her zaman hasta olduklarına inanırlar ve en kötü semptomları baz alarak, kendi kendilerine teşhis koyarlar. Böyle bir durumda kişi, hastalığını “somatize” etmeye başlar (yani, aslında söz konusu bile olmayan bir hastalığın belirtilerini vücudunda geliştirir) ve bu, daha ciddi sonuçların doğmasına kadar gider. Ama dikkatinizi çekerim; hipokondriyazis hastası olan bir kişinin hasta taklidi yaptığını düşünmemiz doğru değildir. Hasta, bilinçaltı semptomlarını devreye sokarak, hastalığı kendi kendine geliştirir ve nihayetinde de hasta olduğuna kanaat getirir.
Hipokondriyazis, her ne kadar sıra dışı bir hastalık olsa da, psikolojik yöntemlerle tedavi edilmesi mümkündür. Bunun için her şeyden önce, vücudumuzun her bir hücresini korumanın ve etrafımızdaki mikropları ve bakterileri kontrol etmenin imkansız olduğuna kanaat getirmeli ve hastalanmanın, modern hastalıklara karşı koyabilmek için vücudumuzun bağışıklık sistemini geliştiren doğal bir süreç olduğunu idrak etmeliyiz.
Düzenli bir şekilde doktora gitseniz dahi, yaşadığınız hastalığa hemen teşhis konulamayabilir. Mesela komşumun hikayesini ele alalım: Kendisi, altı ayda bir düzenli olarak “check-up” (tam bakım) yaptırırdı. Bir önceki yaptırdığı check-up’ta (tam bakımda) hastalıkla ilgili hiçbir bulguya rastlanmamasına rağmen, iki randevu arasında birden hasta oluverdi.
Tabii ki kendimize dikkat etmemiz ve sağlımızı korumamız lazım. Ben de bu konuda çok dikkatliyimdir ki, zaten bu bloğun amacı da sağlıklı kalmak ve bu konuda bilgi edinmek değil mi? Fakat bu hassasiyeti abartıp bir saplantı haline getirmek de doğru değil. Çünkü bu durum kontrolden çıkabilir ve ciddi sorunları da beraberinde getirebilir.
Hipokondriyazis hastalığına karşı savaşmak için ilk olarak bakış açımızı değiştirmeli, sağlığımızı ve vücudumuzu yeni bir bakış açısıyla gözlemlemeliyiz. Özellikle beslenmeye dikkat etmek ve spora yönelmek, o sinsi sıkıntıyı ve hastalanma korkusunu dizginlemenizi sağlayabilir. Her ne kadar endişe duygusu bu korkuyu güçlendirse de, birçok hastalığın özünde stresin yattığını da unutmamak gerekir. Sizi strese sokan sebepleri azaltıp kendinize özen gösterirseniz, daha sağlıklı bir vücuda sahip olacağınızdan kuşkunuz olmasın. Hipokondriyazis, her şeyden önce psikolojik bir sorundur ve bu bağlamda bir terapi, doğal dengenize yeniden kavuşmanıza yardımcı olabilir.
Leave a Comment